...geçmişe bir bilet aldık, biraz çocuk olasımız var...
Çocukken büyümek için can atıp durduk ve büyüdükten sonra aslında büyümenin pek te keyifli olmadığı fark ettik. Küçük yaşlarda hep abilerimize, ablalarımıza özenerek büyümenin hayalini kurduk ya büyüyünce de hayallerimizde bile olsa çocukluğumuza kaçamak yapmanın ve masumca oynadığımız oyunların arasında gezinmenin tadını çıkarmaya çalıştık.
Biz küçükken; hani siyah beyaz televizyonlarda Dallas dizisini tüm mahalle beraber izleyip Pamela'ya üzülüp, Ceyar'a sövdüğümüz zamanlarda, sokak aralarında (ki henüz gökdelenler dikilmemişti güzel ülkeme) dizlerimizi kanatırcasına oyunlar oynardık. Şairin 'keşke dizimizdeki yara en büyük acımız olarak kalsaydı' dediği günlerdi. Kapatın gözlerinizi hadi...
Hey gidi günler hey, diyerek başlayan cümlelerde hep çocuklar anıları yer aldı. Ne dersiniz, şimdi de hep beraber çocukluğumuza kaçamak yapıp, birlikte oyunlar oynayalım mı. Mesala 'BİRDİRBİR' e koşalım bugün, hatırlayalım mı hep beraber...
Hadi toplanın bakalım, birlikte birdirbir oynayacağız. Adı çarpım tablosu gibi olsa da, birazcık tehlikeyi beraberinde getirse de, oynarken aldığımız zevkin yanında bu korku devede kulak kalırdı. Bir kişi, elini dizlerinin üstüne koyarak eğilir, diğerleri onun sırtından destek alarak ayaklarını iki yana açar ve sıçrayarak üzerinden atlardı. Şimdi Avrupa'da 'fair-play' diye göklere çıkartılan centilmenlik duygusu taa o zamanlar iliklerimize kadar işlemişti ki, bu oyunda bile atlayacak kişilerin yaşlarına ve boylarına göre eğilen oyuncu, bazen dizlerini hafifçe kırar ve küçük yaştaki oyuncuların da bu oyundan zevk almasını sağlamaya çalışırdı.
Oyun sırasında bazı muziplikler de olmaz değildi. Bazen ebe, şaka yapmak için tam üzerinden atlanırken doğrulur ve atlayan oyuncu dahil, herkesi yere düşürürdü. Bu her zaman komik karşılanmazdı tabi, hele ki bir de hırs varsa. Ancak kavgaların boyutu bile küçücüktü o zamanlar, hemer sarılıp sarmalanır ve oyun son hızıyla devam ederdi. Çocuk hayallerimizin renkli dünyası oyuna her an yansırdı. Herkes sıra ile birbirinin üzerinden atlayarak, tüm mahalle sokak araları böyle geçilirdi. Biz buna 'BİRDİRBİR KONVOYU' derdik kısaca...
Oyun bu şekilde saatlerce sürerdi belki ancak hiç yorulmak bilmezdik, ne de güzel geçerdi zaman. Dakika ve saatlerin sayılmadığı, zaman hesabının yapılmadığı yıllardı o zamanlar. Ta ki, annemiz çağırıp ta eve gitme anımız gelene kadar bıkmadan oynar dururduk. Kimse hevesini alamazdı ki söylene söylene anne azarları eşliğinde dağılırdık evlerimize ve yarın için tekrar sözleşerek...
Birdirbir demişken, o meşhur tekerlemesini de yazmadan geçmeyelim,
Birdir bir,
İkidir iki, bizim ebe tilki,
Üçtür üç, ebelik pek güç,
Dörttür dört, kuş gibi öt,
Beştir beş, aldım bir eş,
Altıdır altı, yaptım kahvaltı,
Yedim yedi, elim sırtına değdi,
Sekizim seksek, dokuzum durak,
Yarın tekrar oynayak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder